19 Aralık 2011 Pazartesi

33 KURŞUN...Hüseyin Caner AKKURT

1992 yılında İslahiye’de Yavuz Abi’nin (M.Yavuz Ay) evinde “33 Kurşun” şiirini ilk kez Ahmed Arif’in kendi sesinden dinlemiştim…
Bu şiir, tıpkı Necip Fazıl’ın “Öz yurdunda garipsin,öz vatanında parya!” mısra-i bercestesinde olduğu gibi,alır götürür beni Özalp’e, Dersim’e, Zilan’a, İskilipli Atıf Hoca’ya,Mamak’a, Diyarbakır’a…



Vurulmuşum
Düşüm,gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz,yargısız…

Yıl 1943…
“Eşkıya” yaftasıyla Van/Özalp’de 33 masum vatandaşın sorgusuz,yargısız kurşuna dizilmesi Cumhuriyet tarihine kara sayfa olarak yazılmış acı olaylardan sadece bir tanesidir.
“Özalp Olayı” 1956’da yeniden Demokrat Parti tarafından TBMM gündemine getirilmiş ve dönemin DP Van Milletvekili olan,olay sırasında Van Cumhuriyet Savcısı görevini yürüten Kemal Yörükoğlu, olayı tüm netliğiyle anlatmış ve bu TBMM Zabıt Ceridesine geçmiştir.(TBMM Zabıt Ceridesi,Dönem 10-1956,cilt 13/1,sayfa 383-398)
Olayda suçu sabit görülen General Mustafa Muğlalı tekrar yargılanarak 20 yıla mahkum edilmişse de cezası infaz edilmeden Muğlalı ölmüştür.1943-1946 yıllarında Genelkurmay Başkanı,1950’ye kadar da Yüksek Askeri Şura üyesi olarak orduda bulunan Orgeneral Kazım Orbay ise,esefle belirtmek gerekir ki,1960 darbesinden sonra oluşan Temsilciler Meclisi Başkanlığı ile ölümüne kadar(1964)Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Grubu Üyeliği görevinde bulunmuştur.
Bu bölgelerde yapılan katliamlar, yılardır devam eden terörü sosyolojik açıdan besleyen,propaganda aracı olarak kullanılan argümanlar haline dönüşmüştür.Bu açıdan devlet bir an önce tarihinin karanlık kalan bölümleriyle yüzleşmeli,toplumsal barış açısından ilk ve en önemli adımı atabilmelidir.Meselâ Özalp’de “Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası”nın adının değiştirilmesi benzeri ilk adımlardan biridir.
Dersim benzeri bir katliam da Erciş-Ağrı sınırında bulunan Zilan Vadisi’nde yaşanmıştır.Bölgede bir “Kürt İsyanı” olduğu doğrudur; ancak suçlu-suçsuz ayırt edilmeden,bölge halkını potansiyel suçlu görerek top yekûn bir imha harekatına girişmek insani ve tarihi vicdanda kendine hiçbir meşruiyet kazandırmaz.
Civar köylerden oluşan ve yaklaşık 44 köy olduğu söylenen toplu imhada köyler yakılıp,yıkılmış,yaşlı,kadın,çocuk demeden insanların büyük bir bölümü Zilan Deresi bölgesine zorla getirilerek topluca katledilmiştir.Olay sonrası bölge, yasak bölge ilan edilmiş ve günümüze kadar her türlü kazı çalışmasının yanında,vadiye sivillerin girişi de yasaklanmıştır.Kenan Evren, 1980’lerde Zilan Vadisi içinde kalan bir bölgeye Afganistan’dan gelen Kırgızları,Ulupamir Köyü adı altında yerleştirmiştir.Yapılan bu uygulama bölgenin yarasına tuz basmak gibi bir şeydir.
“Zilan Deresi Olayı”na tekrar göz atacak olursak…
Dönemin Cumhuriyet Gazetesi 16 Temmuz 1930 tarihli sayısında Zilan(Zeylan) olayıyla ilgili şu haber yer almaktaydı:
“…Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar.Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir.Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir.Eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır.Zeylan harekatında imha edilenlerin sayısı 15.000 kadardır.Zeylan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur…”
Olaydan sağ kurtulanlardan birkaçı son yıllara kadar hayattaydı.Bunlardan en ilginç olanı ise Haydar Özer(Hacı Haydar)’dir:Olay sırasında annesinin kucağında bebek olan ve süngüyle yaralanan Haydar Özer, bu yarayı günümüze kadar üzerinde adeta belge gibi taşımıştır.Diğer ilginç ve can yakıcı bir konu da öldürülenlerden bir çoğunun Kurtuluş Savaşına katılmış olduklarıdır…
Üstelik devlet halktan oluşturduğu paralı milislerle de halkı kırdırmıştır.O dönemde meselâ, Süleyman Erdinç, Erciş Belediye Başkanı ve aynı zamanda da milis piyade komutanı olarak yüksek miktarlarda para aldığı söylenmektedir.
Dersim’de olduğu gibi bu hadisede de devlet yönetimi aynı kadrolardan oluşmaktaydı:Başbakan İsmet İnönü,İçişleri Bakanı Şükrü Kaya,Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa…
1950’lerde Yaşar Kemal’le yapılan bir röportajda Zilan Deresi olayını öğrendiğinde çok etkilendiğini söylemiş ve daha sonra bu katliama “Deniz Küstü” romanında yer vermiştir.
İskilipli Atıf Hoca’ya yapılan da benzeri bir yargısız infazdır.Başbakan Erdoğan 23 Kasım’da AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında İskilipli Atıf Hoca’nın Ali Çetinkaya(Kel Ali)tarafından düzmece bir mahkemeyle, “kararın infazına,şahitlerin sonra dinlenmesine” diyerek bu yargısız infazları dillendirdi ve Dersim raporunun altında da onun imzasının olduğunu söyledi.
Resmi ideolojiyi temsil ettiğini savunan ve her fırsatta “devlet iktidarı”nın kendileri oldukları histerisinden bir türlü kurtulamayan CHP’nin o dönemden bugüne pek bir şey kaybetmediği görülmektedir.Onur Öymen’in açıklamalarıyla başlayan Dersim tartışması,31 Ekim 2006’da Meclis’te vakıflar yasası görüşülürken CHP’li Bayram Meral’in “…Bu vakıflarda Agop’u düşüneceğinize üniversiteyi bitirmiş boş gezen gençleri düşünün…”şeklindeki densiz çıkışı aslında, tarihi CHP mirasına ne denli bağlı olduklarının bariz yansımaları olarak gözler önündedir.Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersimle ilgili garip açıklamalarına değinmeye gerek bile yok.CHP,Ergenekon davası sürecinde “Ergenekon avukatlığına” soyunması ve hala ısrarla sahiplenmesinde olduğu gibi şimdi de Dersim’le kamuoyu önünde ciddi bir imtihanla karşı karşıyadır ve böyle giderse bile bile sınıfta kalacağa benziyor. Oysa sol hareket yeni bir anlayışla geçmişten gelen CHP soluğunu içine çekmek yerine yeni bir soluk oluşturabilse,hem adam gibi muhalefet geleneği oluşma olasılığı artar ,hem de miras yedi bir parti olmanın dışında sağlıklı bir siyaset seyrinin kapısını arayalayabilir.Hakkı Devrim’in söylediği gibi: “CHP adlı uzuvdan vazgeçme vakti çoktan gelip geçti,hastamızın sağlığı da,sadece zararlı uzuvdan kurtulmaya bağlıdır.”
CHP, kendi geçmişiyle yüzleşme ve tarihinde yeni bir sayfa açma açısından,bu dönemde belki de en önemli yapacağı şey; yeni anayasa için gerekli her türlü cesur adımı atmak ve kamuoyunu bu konudaki samiyetine inandırmak olmalıdır.
Hüseyin Caner

Hacı Haydar(Haydar Özer)annesinin kucağında henüz bebekken süngülendi…

1Ağustos 1930-Erciş Milis piyade komutanı ve belediye başkanı Süleymen Erdinç(sağdan 1.kişi)Süvari milis komutanı Mülazım Vedat(sağdan 2.kişi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder