28 Nisan 2012 Cumartesi

Bir Derenin Gözyaşları: Zilan


Kasvetli bir akşam vaktiydi. Yalım kanatlı bir Telli Turna’nın sesi gelip geçti Mersin’den. Tepeden tırnağa yaralı bir anne, kucağındaki bebeğine, “De lori... lori!” diyerek, içindeki ağıdını yaktı. “Heyder! Heyder!“ sözcükleri, şakırdayan dişleri arasından un ufak olup aktı.



 Kurşun demeden, süngü demeden, inadına koyun koyuna ve çığlık çığlığa, öylece yere düştüler. Yüzyıllık kanlı bir tarihin çığlığı gibiydi sesleri. Feryat-figan ettiler, bedenlerinden oluk oluk kan aktı, çaresizdiler, can üstüne can verdiler! Her türlü acı, her türlü vahşice ölüm reva görülmüştü, bir kere kendilerine. Her bedenden ayrı ayrı kan aktı, her yürekten ateşten bir çığlık koptu ve ölüm kuduz bir köpek gibi saldırdı da saldırdı. Meğer böyle emir eğlemiş zabit ve hain ol zahit.
Tamı tamına 12 bin bigünah insan, toprağa düştü. 12 bin mazlumun sesi, yedi kat gökyüzüne ulaştı. Ve bir gün makinelinin karşısına, selamsız ve salavatsız yekpare dizildiler. Nedeni bilinir/ bilinmez, ama göz göz oldu her kurşun ve her süngü yarası. Bir çeşme gibi, oluk oluk kan aktı, kan benim babam, kan aktı Zilan deresine! Göz gözü görmez oldu, ilkin güneşten bir ateş düştü, sonra kan kokusu yayıldı ol vadiye. Kuzgunların pençesinden insan organları bulaştı toprağın yüzüne/gözüne! Yangınlardan çıkıp gelen her çığlık, kanla kırmızı arasında, Zilan dersine aktı, aktı da aktı bira!
Evet, vahim ve derin bir tarihin gözyaşlarıydı Zilan’da hicran gibi akıp giden. Zilan, yüzyıllık bir yara gibi, tarihin alnına yapışmıştı, öylesine karşımızda duruyordu. Zilan’ın acısına bulaşmış her ses, bıçak atıyordu genzine insanın. “Mavzerden öte, kılıç yarasıdır kavlime ferman” diyen o ses ve tarih, her dem sufle veriyordu, kör ve sağırları oynayan her yüreğe.
‘Bir Derenin Gözyaşları:Zilan’ oyununu izlerken, Dêrsim katliamını yazan biri olarak etkilenmemem mümkün değildi. Zalimin vahşice öldürme hamlelerine karşı, ürpermemek imkânsızdı. Tarihin derinliklerini bir mezbaha, bir çöplüğe dönüştürenlerin vahşetiydi, boğazımızı düğüm düğüm eden. Oysa acılardan arınmış, derinliğinde dram ve trajedinin olmadığı bir tarihinin çocukları olmayı çok isterdik.
Hesaplaşmayı ve yüzleşmeyi değil, tertemiz geçmişi olan bir toplumun bireyi olmayı, kardeşçe barış içinde bir vatanda yaşamayı, kim istemez ki? Ancak böyle bir tarihi mirasa sahip olmadığımıza göre, ortak akıl ve izan bir çözüm üretmelidir. ‘Olan olmuştur’un ötesinde, izlediğimiz Zilan oyunu ve okuduğumuz yüzlerce kitap, barış ve kardeşlik adına, bize ses ve sufle veriyor. Bu dramsal oyun, yaşanan acıları anlamak adına ve bir daha benzer olayların yaşanmaması ve gerekenin yapılması için, ders mahiyetinde yüzümüze haykırıyor. Yazarın dediği gibi;  “Bu tür tarihi toplumsal olayların yeniden gündeme taşınması şayet, bir daha yaşanmasın diye yapılıyorsa faydalıdır.” Kitap, sinema ve tiyatro gibi sanatsal etkinlikler, zaten bu amaca hizmet ediyor. Bir daha Zilan, Koçgiri, Dêrsim, Piran, Ağrı, Madımak ve Maraş katliamlarının olmaması, dahası hiçbir annenin ağlamaması umuduyla, sözü Zilan’ın yazarı Necmettin Salaz’ın bir şiirini vererek bitirmek istiyorum.
   “Zilan kan/ Zilan süngüye asılı/ Zilan’ın yanı başı Van/ Koca, koskoca Van suskun!/ Nasıl olduysa oldu/ Biz Van’dan, Diyarbakır’dan/ Siz Ankara’dan, İstanbul’dan ve Konya’dan/ Duyamadık çığlıklarını/ Zilanlı çocukların/ Duyamadık/ Duyamadık/ Duyamadık!”
* Merhaba Sanat Tiyatrosu’nun yazarına, yönetmenine ve oyuncularına teşekkür ederken, kendilerine başarılar dilerim.

YUSUF BARAN BEYİ



YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=8710


Video: Bir Derenin Gözyaşları  ZİLAN Tiyatrosu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder